720 research outputs found
Effect of biopolymers containing natamycin against Aspergillus niger and Penicillium roquefortii on fresh kashar cheese
Fungal spoilage during refrigerated storage is one of the main safety and quality-related problems for dairy products. The effect of wheat gluten (WG) and methyl cellulose (MC) biopolymers containing natamycin (NA) on the growth of Aspergillus niger and Penicillium roquefortii on the surface of fresh kashar cheese during storage at 10 C for 30 days was investigated. Wrapping of A. niger-inoculated cheese with MC films containing 5–20 mg NA per 10 g resulted in approximately 2-log reductions in spore count. Two mg NA per 10 g included into WG films was sufficient to eliminate A. niger on the surface of cheese. However, MC and WG films containing NA did not cause any significant decrease in P. roquefortii count on the cheese surface. Therefore, especially use WG films in dairy applications could be an effective way of controlling A. niger growth on these products.The Scientific and Technological Research Council of Turkey (TUBITAK-TOVAG Project No: 104O543
Antimicrobial effect of natural antimicrobial agents against foodborne pathogens
Risk Assessment of Microbial Problems and Preventive Actions in Food Industry - 2nd Open Seminar Arranged by SAFOODNET - Food Safety and Hygiene Networking Within New Member States and Associated Candidate Countries; Istanbul; Turkey; 22 October 2007 through 23 October 2007Besides that foodborne infections and intoxications cause great danger for
human health they have also adverse impact on the economics. Alternative food
preservation techniques to produce safer foods e.g. systems containing natural
antimicrobial agents have recently gained popularity. The consumers prefer
foods with no chemical additives without shortened shelf-life. In this sense,
natural antimicrobials have become promising alternatives for hurdle
technology. However, most of the natural antimicrobials have limited spectrum
of activity
Turizm için Mesleki Almanca Ders Kitapları
Turizmin çeşitli meslek kollarında çalışanlar ve çalışan adayları için mesleki Almanca öğrenimine yönelik çeşitli ders materyalleri mevcuttur. Ağırlıklı olarak ders kitabı biçiminde hazırlanan materyaller, günümüzün teknolojik gelişmeleri ile birlikte çeşitlilik kazanmıştır. Örgün öğrenimin yanı sıra çalışanlar için uzaktan öğrenim ve%252Fveya bireysel öğrenim imkânı sağlayan öğrenme materyalleri de ön plana çıkmıştır. Öğrenen grubun veya bireyin ihtiyaçlarına ve özelliklerine uygun ders kitabını belirlemek, öğrenim sürecinin sağlıklı işleyebilmesi ve hedeflenen dilsel bilgi ve becerilerin edinilebilmesi için kilit öneme sahiptir. Satış odaklı kitap tanıtımları ve broşürler öğrenen ve öğretenleri uygun ders kitabını seçme konusunda yanılgıya düşürebilmektedir. Her kitabı satın alıp ayrıntılı olarak incelemek ise oldukça masraflı ve zaman alıcı bir süreçtir. Bu çalışmada turizme yönelik mesleki Almanca öğretiminde kullanılmak üzere hazırlanmış olan ders kitapları ve yardımcı materyaller incelenmiş, kitaplarla ilgili ayrıntılı öğretimsel ve yöntembilimsel bilgiler ortaya konmuştur. Böylece ilgili öğrenci ve öğreticilere bu alanda ders kitabı seçiminde kolaylık sağlanması hedeflenmiştir
Bitki Büyüme Düzenleyicilerinin İzmir Kekiğinin Origanum onites L. Yaprak Kalitesine Etkisi
Bu araşt ı rmada Isparta ili ekolojik ko ş ullar ı nda Izmir kekiğ ine Origanum onites uygulanan bitki büyüme düzenleyicilerinden gibberellik asit GA 3 , absisik asit ABA , indol-3-asetik asit IAA ve 6-benzil-amino purin BAP 'in yapraklarda uçucu yağ içeriğ i, uçucu yağ bileşenleri, protein içeri ğ i ile besin elementleri üzerine etkileri saptanmaya çal ışı lm ışt ı r. Bitki büyüme düzenleyicilerinin keki ğ in yağ içeriğ i, yağda karvakrol ve timol içeriğ i, besin elementlerinden K, Ca, Na, P, Fe ve Cu içeri ğ i üzerine etkisi önemli bulunmu ştur. Uçucu yağ oran ı %3.1 ile en yüksek BAP uygulamas ı ndan, %2.6 ile en düş ük IAA uygulamas ı ndan elde edilmiştir. Protein içeri ğ i %6.37 ile %7.75 aras ı nda değ işmiştir. Kekik ya ğı n ı n ortalama olarak %84.8 karvakrol, %5.3 timol, %5.2 y-terpinen, %2.7 p-simen, %1.0 p-mirsen, %0.7 a-terpinen ve %0.3 borneol'den olu ştuğ u belirlenmiştir. Bitki büyüme düzenleyicilerinden özellikle GA3 uçucu ya ğı n karvakrol içeriğ ini azalt ı rken, timol içeri ğ ini yükseltmi ştir. Kekik yaprağı nda %2.97-3.66 K, %0.97-1.55 Ca, %1.02-1.24 N, 2024-2769 ppm Na, 1500-2400 ppm P, 47.25-97.50 ppm Fe, 55.75-65.75 ppm Zn, 49.00-65.25 ppm Mn ve 4.00-6.25 ppm Cu bulunduğ u tespit edilmiştir. IAA uygulamas ı yaprağı n özellikle Ca, N, Fe, Mn ve Cu içeriğ ini, ABA uygulamas ı ise özellikle Na, Fe ve Zn içeriğ ini art ı rmıştı r
Esnek ve Güvencesiz Çalışma Bağlamında Türkiye’de Araştırma Görevlisi Olmak
Kapitalizm içerisine sürüklendiği krizden çıkış yolunu sermaye birikiminin yeniden değerlenebileceği alanların genişletilmesinde ve emeğin daha ucuz, esnek ve güvencesiz biçimlerde istihdam edilmesinde bulmaktadır. 1980’li yıllardan itibaren tüm dünya ülkelerinde uygulana gelen neo-liberal politikaların amacı da eğitim, sağlık ve barınma gibi emeğin yeniden üretimi için gerekli temel ihtiyaçların metalaştırılması ve istihdam piyasalarında esnek ve güvencesiz çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılmasıdır. Güvencesiz işlerde çalışan ve prekarya olarak nitelenen bu sınıf her geçen gün büyümektedir. Bu makalenin konusunu üniversitelerde yaşanan neoliberal dönüşüm ve burada istihdam edilen 50/d’li araştırma görevlilerinin yaşadıkları işsizlik ve güvencesizlik sorunları oluşturmaktadır. Bu kapsamda doktora süresince 50/d kadrosunda güvencesiz bir şekilde istihdam edilen araştırma görevlilerinin doktora bitiminde yaşadıkları işsizlik sorunu, bu sorunu yaşayan araştırma görevlileriyle yapılan yarı yapılandırılmış görüşmeler çerçevesinde ve prekarya bağlamında ortaya konulmaktadır
Some Non-Destructive Testing Methods: A Comparative Complitation Work
Bu çalışmada, materyallerin kusur analizini gerçekleştirerek güvenli materyal kullanımı sağlayan tahribatsız test yöntemleri incelenmektedir.
Tahribatsız test işleminde kullanılacak yöntemin, çalışma şartları açısından test edilecek materyal üzerinde uygulanabilir olması gerekmektedir.
Örneğin girdap akımları yöntemi, çalışma şartları gereği ferromanyetik metalleri test edemezken, ferro olmayan metalleri test
edebilmektedir. Bu şartlar göz önüne alınarak seçilen test yöntemi ile materyal düzenli aralıklarla tahribatsız muayene edilerek kusurlu materyal
bölgeleri tespit edilmektedir. Bu şekilde güvenli materyal kullanımı sağlanarak büyük maddi kayıplar önlenmiş olur. Tahribatsız test
yöntemlerinin bir kısmı güvenilir sonuçlar üretmesi açısından endüstride yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu bağlamda manyetik kaçak akı,
akustik emisyon, ultrasonik, girdap akımları ve radyografi yöntemleri bu çalışmada incelenmiştir. Yöntemlerin işleyiş prensipleri, literatürde
yapılmış çalışmalar ve gerçekleştirilmiş deneyler incelenerek açıklanmıştır. Yöntemler karşılaştırmalı olarak seçilen kriterlere göre
sınıflandırılmıştır. Bu çalışma ile geniş içeriğe sahip bir derleme ortaya çıkarılmıştır.In this study, nondestructive testing methods, which sustain safe material usage are analyzed by doing defect analysis of material. Method
that is used in nondestructive testing process, need to be applicable on testing material in terms of working conditions. For instance; eddy
currents method can test nonferrous metals while it cannot test ferromagnetic metals because of working conditions. Considering these conditions,
defective material parts are identified by examining chosen testing method and material in regular intervals. Thanks to this way,
major financial losses are avoided by sustainig safe material usage. Some parts of nondestructive testing methods are widely used in industry
with regard to producing dependable results. In this context, magnetic flux leakage, acoustik emission, eddy currents, and radiography
methods are analyzed in this study. Methods’ process principle, works that have done in literature, performed experiments are analyzed
and explained. Methods are classified by regarding comperatively selected criteria. With this study, a compilation, having broad
content is presented
The Evaluation Of Athletic Organizations Of International Association Of Athletic Federations And Olympic Games According To Critical Velocity Concept
The purpose of this study was to compare Critical Velocity (CV) and Anaerobic Distance Capacity (ADC) values of international athletic organizations were determined as The International Association of Athletics Federations World Championship (IAAF-WC), IAAF World Junior Championship (WJC), IAAF Continental Cup (CC) and Olympic Games (OG). The CV and ADC values of international athletic organizations were estimated with linear regression analyze between times to exhaustion and total covered distances. This regression method was defined as linear total distance (Lin-TD) model. International athletic organizations were determined as IAAF World Championship (IAAF-WC), IAAF World Junior Championship (IAAF-WJC), IAAF Continental Cup (IAAF-CC) and Olympic Games (OG) organizations were involved in 800, 1500 and 5000 m. running events. Critical velocity (CV) and anaerobic distance capacity (ADC) values of thirteen IAAF-WC, eight IAAF-WJC, eleven IAAF-CC and twentytwo OG organizations were estimated with Lin-TD model using 800, 1500 and 5000 m. running events. It was determined that there was not any significiant difference among CV and ADC values of four organizations except significiant difference among CV values of IAAF-WC and OG organizations
Tip 1 diabetes mellitus hastalarında tanı mevsimi değişiyor mu?
Objective: By the effect of global warming, climate model of Turkey is suggested to evolve through semi-arid seasons and to the tropical climate. This study aimed to determine the seasonability for clinical onset of Type 1 diabetes mellitus (T1DM). Method: T1DM patients newly diagnosed between 2014 and 2019 in our pediatric endocrinology department located in Istanbul were included in this study. Clinical onset date and age of diagnosis of diabetes were recorded for each patient. Using the worldwheatheronline.com website, regional average rainy days, cloudy days, sunny days, temperature, and ultraviolet index (UVI) were calculated per month for the past 6 years. Results: A total of 659 patients with the new onset T1DM included in this study. A number of new diagnosed patients were 29.1% (192) in winter, 22.8% (150) in spring, 17.6% (116) in summer, and 30.5% (201) in autumn, respectively. No significant effect of the rainy day, cloudy day, sunny day, temperature, and UVI average of the month of diagnosis could be detected on this seasonal shift. Similar results were obtained when 132 patients whose under 4 years of age at the time of diagnosis were excluded from the study data. Conclusion: Although weather conditions seemed to have no considerable effect on this seasonal shift, the T1DM onset in the autumn season was seen to be shifted to the spring season, partially. Further studies including large number of participants are needed for a better understanding of the seasonality of T1DM worldwide.Amaç: Küresel ısınma ile birlikte Türkiye’de mevsimlerin yarı kurak ve tropik iklim özelliklerine doğru evrildiği, son yıllarda sonbahar ve ilkbahar hava koşullarının yarısının kışa, yarısının da yaza benzer seyrettiği düşünülmektedir. Bu çalışmada, tip 1 diabetes mellitus klinik tanı zamanında mevsim değişikliğinin ve bu duruma hava koşullarının olası etkisinin incelenmesi amaçlandı. Yöntem: Çalışmaya İstanbul’daki çocuk endokrinoloji kliniğimizde 2014 ile 2019 yılları arasında yeni tanı almış 18 yaş altı tip 1 diabetes mellitus hastaları dahil edildi. Her hasta için klinik belirti başlangıç tarihi ve diyabet tanı mevsimi ile demografik veriler kaydedildi. Worldwheatheronline.com web sitesi kullanılarak İstanbul ilinin son beş yılındaki tip 1 diabetes mellitus tanı ayına ait aylık ortalama yağışlı gün, bulutlu gün, güneşli gün sayısı, sıcaklık ve ultraviyole indeks ortalaması saptandı. Hastaların tanı yaşı ile tanı mevsimi ve hava koşulları arasındaki ilişki istatistiksel olarak değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya 659 yeni tanı almış tip 1 diabetes mellitus hastası alındı. Çalışmaya alınan hastaların %50,4’ü kız (n=332), %49,6’sı (n=327) erkek idi. Mevsimlere göre yeni tanı konulan hasta sayısı sırasıyla kışın %29,1 (n=192), ilkbaharda %22,8 (n=150), yazın %17,6 (n=116) ve sonbaharda %30,5 (n=201) idi. Çalışma süresince tip 1 diabetes mellitus klinik başlangıcının kış ve sonbahar aylarında yüksek ilkbahar ve yaz aylarında düşük olduğu görülmekle beraber istatistiksel anlamı olacak şekilde 2016 yılı ve sonrasında sonbahar mevsimindeki diyabet başlangıç ağırlığının bir kısmının ilkbahar mevsiminekaymış olduğu izlendi. Ancak mevsimsel bu kayma üzerinde tanı ayına ait yağışlı gün, bulutlu gün, güneşli gün, sıcaklık ve ultraviyole indeks ortalamasının anlamlı bir etkisi saptanmadı. Tanı sırasında dört yaşın altında olan 132 hasta çalışma verilerinden çıkarılarak yapılan istatistiksel değerlendirmede sonuçların değişmediği görüldü. Sonuç: Çalışmamız ile sonbahar mevsimindeki diyabet başlangıç ağırlığının bir kısmının ilkbahar mevsimine kaymış olduğu tespit edilmiş olup bu mevsimsel kaymaya hava koşullarının etkisinin olmadığı görüldü. T1DM tanısında mevsimsel özelliklerin etkisini daha iyi değerlendirebilmek için daha çok sayıda hasta içeren geniş kapsamlı çalışmalara gereksinim duyulmaktadır
Effect of temperature and production method on some quality parameters of fermented carrot juice (Shalgam)
This study is a paper in which compared the effect of fermentation temperature on antioxidant activity, anthocyanin profiles and phenolic compounds of Shalgam were investigated. 3D-molecular demonstration of lactic acid, which is the main molecule in Shalgam, was realized. As the fermentation temperature increased, titration acidity increased faster, and thus the fermentation time was shortened. Total phenolic content and anthocyanin profiles were higher in Shalgams produced by traditional method, while antioxidant activity was found to be lower. Moreover, for total phenolics, anthocyanin profiles and antioxidant activity, and minimum scores for sensory analysis, the lowest values were generally determined in Shalgams produced by both methods at 10 degrees C. It could be said that Shalgam fermented higher than 10 degrees C was more acceptable for consumers. This study is important in terms of showing that Shalgam can be produced in a shorter time in accordance with the standards. Experimental fermentation procedure, the production rate of the fermentation was studied as a kinetic character. Pseudo first order and Pseudo second order models were applied. PSO was fitted well to fermentation production rate.Nigde Omer Halisdemir University [FEB 2017/25-BAGEP]We would like to thank Nigde Omer Halisdemir University, Scientific Research Projects Unit (Project no: FEB 2017/25-BAGEP) for its support and Doganay Gida for its raw material support
- …
