Orthodontic Treatment Need, Self-Esteem, and Oral Health-Related Quality of Life Assessment of Primary Schoolchildren: A Cross-Sectional Pilot Study

Objective:The aims of this study were (1) to determine orthodontic treatment need, self-esteem, and oral health-related quality of life (OHRQoL) of primary schoolchildren and (2) to investigate possible influences of orthodontic treatment need on self-esteem and OHRQoL.Methods:The subjects of this cross-sectional study were 219 children aged 13–14 years attending public schools in Bornova, Izmir, Turkey. None of the children were undergoing active orthodontic treatment or had previously received orthodontic treatment. Index of Orthodontic Treatment Need Dental Health Component (IOTN-DHC) was used to determine normative orthodontic treatment need, and scores of 4 and 5 were defined as treatment need. IOTN Aesthetic Component (IOTN-AC) was used for the determination of child perception as well as the orthodontist perception of treatment need, and scores of 8–10 were defined as treatment need. Rosenberg Self-Esteem Scale was applied for self-esteem level determination. OHRQoL was evaluated using Child-Oral Impact on Daily Performance (C-OIDP) questionnaire. Correlations of the obtained data were tested using Spearman rho, and groups presenting correlations were further tested using Kruskal-Wallis and chi-square test. Interoperator and intraoperator reliability of the applied tests was evaluated using weighted kappa scores.Results:Prevalence of dental normative orthodontic treatment need was 37%, with 7.3% of the children presenting no malocclusion. Of the whole population, 5.5% of the children described themselves as having definite treatment need according to IOTN-AC scores. OHRQoL was positively influenced when self-esteem was higher (p=0.01). Presence of normative orthodontic treatment need according to IOTN-DHC did not have an influence on OHRQoL (p=0.745).Conclusion:Orthodontic treatment need derived by the orthodontist might not necessarily influence OHRQoL and self-esteem of primary schoolchildren. Assessment of OHRQoL as an adjunct to conventional diagnostic tools and normative measures may be feasible for the interpretation of treatment need and priority

Evaluation of the Effectiveness of Parental Oral Health Education

Aim: Oral and dental health problems are significant global public health challenges. Maintaining optimal oral health requires the adoption of proper oral hygiene practices, regulating cariogenic food intake, and routine dental check-ups. Parents play a crucial role in enhancing their children’s knowledge, attitudes, and practices related to oral health, making their involvement critical in promoting healthy behaviors. This study aimed to assess parents’ knowledge of oral health and to evaluate the effectiveness of parental oral health education. Materials and Methods: This study involved the parents of 227 children, aged 7-13 years, who attended the Department of Pediatric Dentistry at Ege University Faculty of Dentistry for routine dental examinations. After ethical approval, a pre-test consisting of 20 questions was administered to the participants in order to assess their baseline knowledge of oral health. Following the completion of the educational session, a post-test with the same questions was administered to all participants. Additionally, the parents were asked to complete a satisfaction survey in order to assess their perception of the educational intervention. The total scores of the pre- and post-tests were assessed based on the number of correct responses. Statistical analysis was performed using the SPSS 25.0 program, by chi-square test, t-test, and Fisher’s exact test. Results: The mean age of the parents included in this study was 38.72±13.46 years. Of the 227 parents, 54% were female and 46% were male. No significant differences were observed in the distribution of parents’ gender, age, and education levels (p>0.05). The mean total score in the pre-test was 7.13±1.91, which increased to 12.21±2.08 in the post-test, indicating a significant improvement in knowledge following the educational intervention. Notably, 56% of the parents demonstrated an increase in their total score in the post-test compared to the pre-test. According to the satisfaction survey, 74% of parents expressed satisfaction with the educational session provided. Conclusion: These findings indicate that providing parents with structured educational programs on oral and dental health can greatly improve their knowledge and facilitate the development of improved oral health practices among children. Expanding these programs throughout the population could significantly enhance children’s oral health in the long term

Çocuklarda görülen anterior çapraz kapanışların erken tedavileri sonucunda yumuşak doku profilinde ve masseter kasında görülen değişikliklerin incelenmesi

Diş Hekimliği Fakültesi, Pedodonti A.B.D. Araştırma ProjesiAraştırma Projesi elektronik ortamda bulunmaktadır.Çocuklarda fonksiyonel ve dişsel anterior çapraz kapanış vakalarına sıklıkla rastlanmaktadır. Fonksiyonel anterior çapraz kapanışlarda; istirahat konumunda, alt ve üst kesici dişler baş başa kapanış durumunda olup, alt çene geride, kondil başları normal konumundadır. Kapanışa geçerken genellikle primer kontakt noktaları nedeniyle alt çene öne doğru kayarak kapanır. Bu şekilde anterior çapraz kapanışlar meydana gelmektedir. Bu vakaların doğru teşhisi ve doğru zamanda yapılan tedavileri, ileride oluşabilecek problemlerin büyümesini engelleyebilir. Özellikle çocuklarda görülen fonksiyonel anomalilerin mümkün olduğu kadar erken tedavi edilmeleri önerilmektedir. Eğer fonksiyonel anomaliler yeterince erken tedavi edilmezse, morfolojik anomaliye dönüşebilir ve tedavisi çok daha zor ve karmaşık hale gelebilir. Bu da ileriki yaşlarında çocuğun hem çiğneme fonksiyonunun hem de dentofasial estetiğinin bozulmasına neden olabilir. Çocuklarda estetiğin bir bütün olarak incelenmesi gerekir. Bu nedenle dişsel kapanışın ve fonksiyonun doğru hale getirilmesinin yanında yumuşak dokularda oluşan değişiklikler de değerlendirilmelidir. Bu çalışmada amacımız, 7-10 yaşları arasında fonksiyonel veya dişsel anterior çapraz kapanışa sahip çocuklarda ileride oluşabilecek problemlerin azaltılması için erken müdahalenin etkinliğinin özellikle yumuşak doku profili ve masseter kası üzerinde meydana gelen değişiklilerin incelenmesidir. Ayrıca bu malokluzyondan kaynaklanan problemlerin hastaların yaşam kaliteleri ve psikososyal gelişimleri üzerine etkilerinin araştırılması da amaçlanmaktadır. Araştırmamıza; Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Ana Bilim Dalı`na rutin kontrolleri veya dental şikayetleri için başvuran, 7-10 yaş arası, anterior bölgede çapraz kapanışa sahip 20 çocuk hasta dahil edildi. Hastaların başlangıç sefalometrik filmleri alınarak yumuşak doku analizleri yapıldı ve masseter kaslarından ultrasonografik görüntüler elde edildi. Ayrıca hastaların yaşam kalitesine etkisini belirlemek amacıyla tedavi öncesi ve sonrasında anket uygulandı. Hastalara tedavi amaçlı hareketli mandibuler retraksiyon aperayi uygulanarak ortalama 12 ay tedavi edildi. Tedavi sonunda sefalometrik film ve yumuşak doku analizleri tekrarlandı. Ayrıca masseter kasından ultrasonografik görüntüler tekrar alındı. Anterior çapraz kapanışa sahip hastaların sefalometrik analiz sonuçları incelendiğinde; SNGoMe, Max1-SN, Max1-NA, Max1-Na, Ls-E değerlerinde artış saptandı ve bu artışın istatiksel olarak anlamlı olduğu belirlendi. IMPA değerinde azalış saptandı. Hastaların tedavi öncesi ve sonrası SNA, SNB, ANB, Wits, FMA, Mand1-NB, Mand1-NB, Intercsial, Lİ-E, Nazolabial ve Konveksite açı değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı. Hastaların tedavi öncesi ve sonrası yumuşak doku analizleri incelendiğinde; Alt Yüz Yüksekliği, Üst dudak uzunluğu, Çene vertikal uzunluğu, Nazomental açı ve Mentolabial sulkus derinliği değerlerinde artış meydana geldiği ve bu artışın istatiksel olarak anlamlı olduğu saptandı. Ayrıca Konveksite açısında azalış meydana geldiği ve bu azalışın istatiksel olarak anlamlı olduğu belirlendi. Masseter kasının ultrasonografik değerlendirmesinde hem dinlenme durumunda hem de kontraksiyon durumunda masseter kasının kalınlığında artış meydana geldiği görüldü. Ağız sağlığının yaşam kalitesine etkisini ölçmek için yapılan anketlerde; toplam puanda azalış meydana geldiği saptandı. Sonuç olarak mandibuler retraksiyon apareyinin düzenli kullanımı ile mandibulanın büyümesinin frenlendiği ve maksillanın öne doğru büyümesinin stimüle edildiği ve anterior çapraz kapanışın elemine edildiği söylenebilir ayrıca malokluzyonların erken yaşlarda tedavi edilmesinin yaşam kalitesine etkisinin olumlu yönde olduğu düşünülmektedir. Ancak bu konuda daha uzun dönemli ve daha çok hastanın dahil edildiği çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.;Anterior Çapraz Kapanış; Sefalometrik Sert Doku Değişiklikleri; Yumuşak Doku Değişiklikleri; Masseter; Ağız Sağlığı ve Yaşam Kalitesi.;Anterior Crossbites; Cephalometric Hard Tissue Changes; Soft Tissue Changes; Masseter; Oral Health and Quality of Life

Tıp, hemşirelik ve sağlık meslek yüksekokulu öğrencileri Hepatit B’den korunuyor mu: Hatay’dan kesitsel bir çalışma, Türkiye

Aim: Hepatitis B is an important public health problem and many groups, including health workers, are at risk for hepatitis B. We aimed to determine the hepatitis B surface antibody levels and frequency of needlestick injury among health occupations students. Method: The study population and sample were 973 students in Mustafa Kemal University, Medical, Nursing and Health Vocational High School in 2015. Of the students, %63 were reached, and 67.7% of them gave blood samples. Anti-HBS values were calculated by enzyme-linked immunosorbent assay and an antibody titer over 10 mIU/mL was accepted as positive. Results: The mean age was 20.9 ± 2.7 and 68.5% were female. Anti-HBs positivity was 54.5%, and 37.3% of the vaccinated group was still anti-HBS negative. The difference in anti-hepatitis B positivity was not significant in terms of sex, age group and school, but it was higher in vaccinated students than in others (p <0.05). 29.0% of participants had a history of needle-stick injury. The highest percentage was in health emergency and anaesthesia departments (p <0.001). Needle-stick injury was observed more often in senior students.Amaç: Hepatit B önemli bir halk sağlığı sorunudur ve sağlık çalışanları dahil pek çok grup hepatit B açısından risk altındadır. Bu çalışmada tıp, hemşirelik ve sağlık meslek yüksekokulu öğrencilerinin anti-hepatit B antikor düzeylerini ve iğne batması sıklığını belirlemek amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmanın evreni ve örneklemi 2015 yılında Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp, Hemşirelik ve Sağlık Meslek Yüksek Okulu ilk ve son sınıfında okuyan 973 öğrencidir. Öğrencilerden % 63’üne ulaşılabildi ve bunların % 67.7’sinden kan örneği alındı. Serum örneklerindeki hepatit B yüzey antikoru değerleri “enzyme-linked immunosorbent assay” yöntemiyle çalışıldı, antikor titresi 10 mIU/mL üzeri pozitif kabul edildi. Bulgular: Öğrencilerin yaş ortalaması ve standart sapması 20.9±2.7 olup % 68.5’i kadın idi. Anti-HBs pozitifliği % 54.5 olarak elde edildi. Anti-HBs pozitifliğindeki farklılık cinsiyet, yaş grubu ve okul açısından farksız iken, aşılı olanlarda diğerlerine göre daha yüksek idi (p<0.05). Katılımcıların % 29.0’unda iğne batması öyküsü vardı. En yüksek sıklık sağlık acil ve anestezi bölümü öğrencilerinde idi (p<0.001). Son sınıf öğrencilerinde iğne batması daha sık gözlendi. Sonuç: Öğrencilerin yaklaşık yarısında anti-HBs negatiftir ve çalışma ortamında yaralanma riskleri yüksektir. Buna karşın hepatit B’den korunmak amacı ile staj yapmakta olan öğrenciler için açık bir politika yoktur. Sağlık kuruluşlarında staj yapan öğrencileri işyeri risklerinden koruyacak bir politika gereklidir

Middle school teachers' featured attitude, behavior for prevention of violence in schools; a sudy, development scale in Turkey

Aim: The aim was to determine the middle school teachers' featured behavior to prevent violent and to create a scale. Method: 232 teachers who represent population of Antakya participated. The Scale that is created by the researchers were performed. The validity and reliability analysis were done. Result: Kaiser-Mayer-Olkin value of the scale is 0.873, result of the Barlett test is 2505.7 (p<0.001) and Cronbach Alpha reliability coefficient is 0.902. The rate of total variance explained on this scala is 61.9% and it consist of seven factors. These factors, respectively; 1.There were student-centered exercises, which enable students to participate, and evaluation of exercises regularly. 2.There were creating educational environment that improve the students' communication skils and their self-confidence with exercises that are parent-centered. 3.It was about improving students' social relations and their defence skils against violence with teachers' response in the time, place and situation which carry risk for students. 4.There was teachers' contribution to programs that prevent to violence. 5.There were establishing class rules together and taking part in applying these rules. 6.There was a teachers' exercise to make students come together to do an activity against violence. 7.It includes teachers being not prejudiced towards their students and not hiding violent events. Conclusion: As a result theachers' attributes and behaviors which include parents, theachers, students and school environment take an important place to prevent violance in schools. Theachers' situation that is about preventing the violence can be evaluated with the scale that includes these attributes and behaviors [TAF Prev Med Bull 2015; 14(3.000): 247-256

Holoprosencephaly: A case report

Holoprozensefali, serebral hemisferlerin iki loba tam olarak ayrılamaması sonucu oluşan, ileri derecede fasiyal anomalilerle karakterize gelişimsel bir defekttir. Hastalık, şiddetine göre alobar, semilobar ve lobar tip olmak üzere üç gruba ayrılır. Siklopi ve premaksillanın agenezisi en şiddetli olgularda rastlanan fasiyal bulgular iken, mikrosefali ve hipoteleorizm hafif şiddetli olgularda rastlanır. Tek median maksiller santral kesici diş, dudak-damak yarığı, üst çenede frenulumun oluşmaması ve üst dudağın ark biçiminde olması da en sık gözlenen ağız ve diş bulgularıdır. Tek başına izole olabildiği gibi sendromlara da eşlik edebilen holoprozensefalinin prognozu, beyin ve fasiyal deformitelerin şiddetine ve ilgili anomalilerin varlığına bağlıdır. Hastaların çoğunda kromozomal bir anomali gözlenmemesine rağmen, bazı vakalarda otozomal dominant bir geçiş saptanmıştır. Maternal diabet, toksoplazmosis, hamilelikte geçirilen viral enfeksiyonlar ve kullanılan çeşitli ilaçların (fenitoin, salisilat içeren) risk faktörleri olabileceği bildirilmiştir. Bu çalışmanın amacı, semilobar holoprozensefali tanısı ile izlenen 5 yaşındaki bir kız çocuğunun orta hat defektlerini araştırmak ve literatür bilgilerinin ışığı altında hastalığı irdelemektir. Bu hastalıkta tek maksiller santral kesici diş, olguların erken dönemde saptanmasında bir ipucu olabilirken, hastalıktan kaynaklanan risklerin en aza indirilmesi ve genetik danışma verilmesi mümkün olabilecektir.Holoprosencephaly which is characterized by severe facial anomalies is a developmental defect in which the cerebral hemispheres could not split sufficiently into two lobes. The disease can be graded into three as alobar, semilobar and lobar according to the degree of severity. Cyclopia and premaxillary agenesis are the facial findings of the most severe forms while microcephaly and hypoteleorism are the less severe facial anomalies. Solitary median maxillary central incisor, midline cleft palate, absence of the labial frenulum and arch-shaped upper lip are the most common dental findings. The prognosis of holoprosencephaly which could also be an isolated anomaly depends on the severity of the brain and facial deformities and associated anomalies. Although, the etiology in the majority of the cases does not exhibit chromosomal disorder, an autosomal dominant inheritance is observed in some families. Maternal diabetes, toxoplasmosis, viral enfection and various drugs (phenytoin and salicylates) used during pregnancy have been suggested as risk factors. The aim of the this study was to examine the midline defects of a 5 years-old girl who had been diagnosed as semilobar holoprosencephaly and discuss these findings in regard with the literature